Gıda Bülteni Tarım Kariyerini geride bırakıp tarıma yöneldi: “Mesaim artık gündoğumu ile başlıyor”

Kariyerini geride bırakıp tarıma yöneldi: “Mesaim artık gündoğumu ile başlıyor”

İstanbul’un göbeğinde, betonların arasında bir serada pestisitsiz, tertemiz yeşillikler üretiliyor. Üstelik bu üretimin arkasında yıllarca enerji sektöründe görev yapmış bir beyaz yakalı var. Adı Zehra Çopur. 1950’li yıllarda Beşiktaş’ın ilk kadın esnaflarından biri olan Manav Zehra’nın torunu. Şimdi babaannesinin izinden gidiyor. İstanbul'da tarım yapan Zehra Hanım’la beyaz yakalı bir çalışandan çiftçiliğe uzanan yolculuğunu konuştuk. Hazırsanız, hafta sonu kahvenize eşlik edecek ilham dolu bir hikâyeye davetlisiniz!

5 Dakika
OKUNMA SÜRESİ

Zehra Hanım, bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

İstatistik mezunuyum. Uzun yıllar büyük enerji şirketlerinde çalıştım. Santrallerin üretim planlamasından sorumluydum. Enerji sektörü 7/24 aktiftir; bizde “emre amade kalmak” diye bir tabir vardır. Yıllarca ben de emre amade kaldım. Bu stresli ama çok öğretici bir işti. Şimdi o tecrübemi kendi üretim alanıma aktarıyorum. Eskiden santralleri planlıyordum, şimdi ise seramın üretim takvimini...

Bir aile mirası: Babaannenin manav tabelasından seraya

Manav Zehra ismi nereden geliyor?

Babaannem Beşiktaş’ın ilk kadın esnaflarındandı. 1950-70 arası ailemizin manavı vardı. Hâlden gelen kasalara “Manav Zehra” yazılırmış. Dükkân kapanınca babam bayrağı devraldı, Salatacı Hikmet olarak tanındı. Ben de çocukluğumu Balıkçılar Pazarı’nda geçirdim. Şimdi aile mesleğine döndüm ama bu kez üretim de yapıyorum. Marka ismimi babaanneme ithaf etmek bana güç veriyor.

Tarım tutkusunu tetikleyen bir televizyon programı

Peki, tarıma yönelmenizde ne etkili oldu?

Cem Seymen’in tarım programları beni derinden etkiledi. “Tarım bu ülkenin istiklalidir” dediği o yayınlardan sonra kendi yolculuğum başladı. Hatta henüz çiftçi değilken Instagram biyografime bu cümleyi yazmıştım. Cem Bey’in o kıvılcımı olmasaydı, belki bugün üretici olmazdım.

Tarım konusunda herhangi bir eğitim aldınız mı, yoksa deneyimleyerek mi öğrendiniz?

Kısa ve online Topraksız Tarım eğitimi dışında bir eğitim henüz almadım. Topraksız tarım ile ilgili yurt içi, yurt dışı makaleleri okuyorum, videoları heyecanlı bir filmmiş gibi izleyip notlar çıkartıyorum. Deneyimli çiftçilere sorarak öğreniyorum. Seracılarla konuşuyorum. Ziraat Yüksek lisansı yapmak da aklımın bir köşesinde.

Beykoz’da şehirle iç içe bir tarım hikâyesi

İstanbul gibi bir şehirde tarım yapmak zor değil mi?

Doğma büyüme Beşiktaşlıyım. İstanbul’a aşığım. Ayrıca tüketiciye taze ve hızlı ulaşmak istiyordum. Beykoz bu anlamda çok uygun bir bölge. Tabii ki arsa maliyetleri yüksek, kaçak yapı tehdidi büyük. Ama sabah hasat ettiğim ürünü birkaç saat sonra müşterime ulaştırabiliyorum. Bu eşsiz bir avantaj.

Topraksız tarımda ilk karşılaşma: “Vay be”

Toprakla ilk karşılaşmanız nasıldı?

Topraksız tarım sistemini ilk gördüğümde serama girip “Vay be!” dedim. O klasik çamurlu eller, çizmeli çiftçi imajının aksine tertemiz, kontrollü bir sistemle karşılaştım. Ve âşık oldum.

7 dönümlük arazinizde neler yetiştiriyorsunuz? Tarımsal üretiminizi nasıl planlıyorsunuz?

Arazim kiralık. 7 dönümün şu an için 3 dönümünde topraksız tarım yapıyorum. Yeşillik/ marul grubu ürünler yetiştiriyorum. Sap kereviz, gül marul, palamut marul, endivyen, pancar yaprağı, mini Yedikule, kıvırcık, lolo rosso gibi çeşitlerim var. Bizler genelde kıvırcık marulu biliyoruz ve tanıyoruz ama Avrupa’da, Amerika’da yaygın ve farklı olan bu çeşitleri yetiştirmeyi seviyorum ben. Eski bir planlamacı olarak satış kanallarıma ve yaptığım anlaşmalara göre her gün ürün alacak şekilde üretim planımı hazırlıyorum. Aslında mesleğimden kopmamış sayılırım

"Çiftçilik bana yabancı değil"

Kentli biri olarak adaptasyon süreci nasıldı?

Babam esnaf, çocukluğum pazarda geçti. Esnaflık ruhumda var. Zorluk yaşıyorum elbette ama bunlar beni yıldırmıyor. Üretimden teslimata her süreci kendim yapıyorum. Bu bağ kurmak işime olan sevgimi artırıyor.

Organik mi? Pestisitsiz mi? Peki nasıl?

Pestisitsiz üretim zor mu?

Evet, pahalı ve zahmetli. Doğal esansiyel yağlar kullanıyorum. Kimyasal ilaç kullanmıyorum. Fire verdiğim partiler oluyor. Ama yine de bu yoldan dönmeyeceğim. Pestisit kullanmadan üretmenin mümkün olduğunu gördüm; bu kararımın kırılma anıdır.

Tüketici ne diyor? Güveniyor mu?

Genelde güveniliyor. Belki samimiyetim geçiyor karşı tarafa… Ayrıca analiz sonuçlarını da paylaşıyorum. Bilimsel destek olmadan söze güven olmaz çünkü.

Moda değil dönüşüm: Beyaz yakadan seraya

Sizce bu tarıma dönüş akımı kalıcı mı?

Bu bir “heves” ya da “moda” değil. Cesaret, bilinç ve inanç işi. Sabit maaşını, masasını bırakıp tarlaya giren herkes büyük bir adım atıyor. O yüzden başarısızlıkla sonuçlansa bile, bu adımı atan herkesin alnı öpülmeli.

Topraksız üretim doğal olabilir mi?

Elbette! Doğallık nerede değil, nasıl üretildiğiyle ilgilidir. Topraksız tarımda bitki ihtiyaç duyduğu her şeyi kontrollü alır, hastalık riski düşer, su tasarrufu yüksektir. Su tüketimi yüzde 80’e kadar azalıyor. Bu gezegenin geleceği için umut verici bir yöntem.

Türkiye’nin tarım potansiyeli kâğıt üstünde mi?

Doğru ürün planlaması, modern tekniklerle buluşmalı. Üretici yalnız kalmamalı. Tarım sadece kırsalda değil; şehirde, serada, inovasyonda da var. Ve bu potansiyel kullanılmalı.

“Korkmayın, küçük başlayın”

Son olarak, sizin gibi bu yolu düşünenlere ne söylemek istersiniz?

Korkmanız normal. Ben de korktum. Ama bir adım atmak, bazen sadece bir fideyle başlamak bile çok şey değiştiriyor. Bu ülkenin bilinçli üreticilere çok ihtiyacı var. Üretim, bir ülkenin geleceğidir. Tarım sadece köylerde yapılan bir iş değil. Şehri bilen, planlamayı bilen, sorun çözen, öğrenmeye açık insanlar da bu alanda çok şey değiştirebilir. Bu yüzden beyaz yakalılar tarımdan korkmamalı. Aksine bu ülkenin tarımda dönüşmesi için kadim bilginin yanı sıra onların vizyonuna da çok ihtiyacımız var. Bilinçli insanların, doğru bilgiyle ve iyi niyetle yaptığı her üretim, bu ülkeyi bambaşka bir yere taşıyabilir.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *