Frontiers of Nutrition’da yayımlanan yeni çalışmada bilim insanları, kahvenin içindeki en kritik bileşenlerin birbirleriyle nasıl etkileşime girdiğini analiz ederek, kahvenin kronik hastalık risklerini azaltmadaki rolünü moleküler bir düzlemde inceledi.
Araştırmacılara göre kahve; beynin korunması, metabolizma hızının düzenlenmesi ve bağışıklık yanıtının güçlenmesinde “çok bileşenli, çok hedefli” bir etkiye sahip.
Tarihsel bir içecek, modern bir fonksiyonel gıda
Bugün 10 milyon tonu aşan yıllık üretimiyle dünyanın en çok tüketilen içeceklerinden biri olan kahve, 15. yüzyılda Yemen’deki Sufi manastırlarından bugüne uzanan uzun bir geçmişe sahip. Araştırmacılar kahveyi, hem besleyici hem tıbbi etkileri olan geleneksel bir “gıda-ilaç” olarak tanımlıyor.
Kahvenin gücünü veren bileşenler nelerdir?
Bilim insanları kahvenin biyoaktif bileşiklerini dört ana grupta topluyor. Bunlardan bir olan kafein, beynin uyanıklık sistemini düzenleyen adenozin reseptörlerini bloke ederek bilişsel fonksiyonları artırıyor.
Parkinson riskini azalttığı düşünülen A2A reseptörünün antagonizması önemli bir rol oynuyor. Kafeinli kahve, kafeinsiz kahveye göre nörodejeneratif hastalık riskini daha fazla azaltıyor.
Kahvenin içindeki polifenoller, klorojenik asitler ise kahvenin en güçlü antioksidanları arasında. Yemek sonrası kan şekeri dalgalanmalarını azaltıyor.
Filtre kullanılmayan demlemelerde daha yüksek oranda bulunan diterpenler, LDL kolesterolü artırabilse de antiinflamatuar ve karaciğer koruyucu etkileri de mevcut.
Kahvenin içindeki bir diğer bileşen melanoidinler de; kavrulma sırasında oluşuyor ve kahveye aroma ile karakteristik kahverengini veriyor.Güçlü antioksidan özellikler gösteriyor. Koyu kavurmada artan akrilamid riski bulunsa da çoğu ülkede bu seviyeler düzenleyici eşiklerin altında.
Kahve neden bu kadar etkili?
Araştırma, kahvede tek bir mucize molekül olmadığını; biyoaktif bileşenlerin birlikte, birbirine karşı, ya da sıralı şekilde hareket ederek çok katmanlı bir koruma sağladığını vurguluyor. Bu sinerjik etki sayesinde kahve; oksidatif stresi azaltıyor, inflamasyonu baskılıyor, metabolizmayı düzenliyor, beyni nörodejeneratif hasara karşı koruyor. Bu bütünsel mekanizmalar nedeniyle düzenli ve ölçülü kahve tüketimi; tip 2 diyabet, Alzheimer, Parkinson ve kalp-damar hastalıkları risklerinde düşüşle ilişkilendiriliyor.
Bilimin gelecekteki hedefi: Kahve için yeni bir sağlık modeli
Araştırmacılar, kahvedeki tüm biyoaktif bileşenlerin “hedef ağlarının” haritalanmasının, bu içeceğin sağlık üzerindeki gerçek etkilerini anlamak için kritik olduğunu vurguluyor.
