Gıda Bülteni Genel Berlin’de var, bizde yok: Kendi değerimizi başkaları mı hatırlatacak?

Berlin’de var, bizde yok: Kendi değerimizi başkaları mı hatırlatacak?

Berlin’de 200 nadir bitkiyle kurulan Keşiş Bahçesi ziyaretçilerini doğayla buluşturuyor. Oysa Türkiye, yüzlerce ot çeşidine sahip olmasına rağmen kendi değerlerini dünyaya tanıtmakta geç kalıyor.

2 Dakika
OKUNMA SÜRESİ

Berlin’in Marienfelde banliyösünde bir bahçe kuruldu: “Keşiş Bahçesi.” Yaklaşık 200 nadir bitkiyi barındırıyor. Naneler, kekikler, kişniş çeşitleri, hatta Yeni Zelanda ıspanağı ve Suriye çörek otu… 

Uzun masa yemekleri, atölyeler ve seminerlerle ziyaretçilere bu bitkilerin hem tadını hem bilgisini sunuyor. Bahçeyi kuran Martin Rötzel’in amacı çok net: Seri üretim çağında unutulan doğa bilgisini yeniden hatırlatmak.

Şimdi soruyorum: Türkiye gibi ot çeşitliliği açısından dünyanın en zengin coğrafyalarından birinde neden böyle bir bahçe yok?

Evet, Türkiye’de de birçok tıbbi ve aromatik bitki bahçesi ve projeye rastlamak mümkün. Ancak, Berlin'deki Keşiş Bahçesi gibi nadir/unutulmuş bitkileri kültürel ve deneyimsel bağlamda sunan, uzun masa yemekleri, seminerlerle toplumsal farkındalık yaratan, hem bitki bilgisine hem gastronomi-turizm entegrasyonuna odaklanan bir yapı henüz Türkiye’de çok yaygın değil. 

Mevcut projeler bilimsel, tarımsal ya da eğitimsel ağırlıklı, geniş halk katılımı ve deneyimsel sunum açısından henüz Berlin modeliyle kıyaslanmıyor.
Bizim Anadolu’da çörek otu sıradan bir baharat. Adaçayı neredeyse her köyde var. Kekik dağlarımızı süslüyor. Ama Berlin’de bu bitkiler “nadir” başlığı altında merakla sergileniyor. Yani bizdeki gündelik bitkiler, Avrupa’da bir kültürel miras olarak değer buluyor.

“Nadir bitkiler mi? Bizim soframızda her gün var”

Bu tablo biraz acı değil mi? Biz sahip olduklarımızın farkına varmazken, başkaları bunları paketleyip “unutulmuş bilgiyi yeniden keşfetmek” diye sunuyor. Oysa asıl unutkanlık bizde. Anadolu’nun dağları, ovaları ve köyleri hâlâ yüzlerce yenilebilir ve şifalı bitkiyi saklıyor ama onları koruyacak, tanıtacak, çağın ihtiyaçlarına uygun şekilde yeniden yorumlayacak bir vizyon bizde yok.

Tarım politikalarımız hep ticari ürüne odaklı. Yerel yönetimlerimizin gündeminde gastronomi turizmi var ama “bitki kültürü” diye bir başlık yok. Üniversitelerimiz, araştırma merkezlerimiz var ama “Anadolu’nun Unutulmuş Bitkiler Bahçesi” diye bir proje hâlâ yok.

Berlin’de insanlar bir bahçeye girip 200 bitkiyi tanırken biz kendi bahçemize yabancı kalıyoruz.

Soru şu: Biz kendi değerimizi bizden önce başkalarının keşfetmesini izlemekle mi yetineceğiz, yoksa Anadolu’nun zenginliğini hak ettiği gibi dünyaya biz mi tanıtacağız?
 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *