Tam 102 yıl önce ilan edilen Cumhuriyet’in ilk sabahında Anadolu, savaşın küllerinden doğmaya çalışan bir topraktı. Tarlalar yorgun, üretim araçları yetersiz, çiftçi umutsuzdu. Ama Atatürk, kalkınmanın yolunun sanayiden önce topraktan geçtiğini biliyordu. “Köylü milletin efendisidir” sözü, sadece bir ideolojik hedef değil, bir kalkınma stratejisinin özetiydi.
Yeni Cumhuriyet, ilk yıllarında eğitimi, bilimi ve üretimi aynı potada eritecek bir tarımsal dönüşüm projesine yöneldi. 1924’te kabul edilen Köy Kanunu, kırsal kalkınmayı ülke gündeminin merkezine aldı.
Köylüye tüzel kişilik tanındı; köyler ilk kez kendi altyapılarını planlama, okul kurma, üretim kararları alma yetkisine kavuştu.
Toprağın sesi: Üretimde büyük sıçrama
1923’ten 1945’e uzanan 22 yıllık dönemde Türkiye tarımı, her alanda sessiz bir devrim yaşadı.
Hububat üretimi %224,
Baklagiller %295,
Endüstri bitkileri %827,
Yağlı tohumlar %854,
Yumru bitkiler (patates, soğan vb.) %2119 oranında arttı.
CUMHURİYET VERİMİ
Verimlilikteki bu artışlar, yalnızca tarla bitkileriyle sınırlı kalmadı.
1927–1951 arasında:
Buğdayda %49,
Arpada %65,
Pirinçte ve fasulyede %136,
Şekerpancarında %620,
Patateste %352,
Soğanda %176 oranında üretim artışı sağlandı.
Bu artışlar, yalnızca yeni toprakların ekime açılmasıyla değil, modern tarım tekniklerinin yaygınlaştırılmasıyla mümkün oldu.
1931’de 2.000 olan traktör sayısı, 1960’a gelindiğinde 42.000’e ulaştı.
Fabrika bacalarından tarlalara uzanan bereket zinciri
Atatürk’ün kalkınma vizyonunda tarım, sanayinin gerisinde değil, onunla el ele ilerliyordu. 1925’te çıkarılan yasa ile şeker fabrikalarının kurulması kararlaştırıldı; birkaç yıl içinde Alpullu, Uşak, Eskişehir ve Turhal şeker fabrikaları faaliyete geçti.
Ardından gelen Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı (1934), tarımsal üretimi sanayiyle buluşturdu.
Nazilli Basma, Kayseri ve Ereğli Bez Fabrikaları, Bursa Merinos ve Gemlik Suni İpek fabrikaları, pamuk ve yün üretimini işleyerek katma değere dönüştürdü.
Cumhuriyet yönetimi aynı dönemde çay üretimini de destekleyerek Rize’de Çay Araştırma Enstitüsü’nü kurdu. 1938’de 30 kilogramla başlayan üretim, 1947’de fabrikanın açılmasıyla Türkiye’nin yeni yeşil umuduna dönüştü.
Köy enstitüleri, kooperatifler ve üretici bilinci
Cumhuriyet’in tarımsal kalkınma modelinin dört temel ayağı vardı: Toprak reformu, kamusal üretim çiftlikleri, kooperatifler ve köy enstitüleri..
Bu sistem, hem üretimi hem bilgiyi köylünün eline vermeyi hedefliyordu.
Atatürk’ün talimatıyla kurulan Devlet Üretme Çiftlikleri ve Zirai Donatım Kurumu, köylünün modern ekipmana ulaşmasını sağladı. Toprak Mahsulleri Ofisi, Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu gibi KİT’ler, üretimden pazarlamaya kadar uzanan zinciri kurarak devletin çiftçinin yanında olduğunu gösterdi.
1930’da açılan Yüksek Ziraat Mektebi, 1933’te Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne dönüştü. Almanya’dan gelen bilim insanlarıyla Türk öğrenciler omuz omuza çalıştı; böylece bilim, doğrudan tarlaya taşındı.
Bir millet toprağıyla yeniden doğdu
1929’da 10 milyon koyun, 4,6 milyon sığır bulunan ülkede; 1940’a gelindiğinde koyun sayısı 26 milyonu, sığır sayısı 9,7 milyonu aştı.
Elma üretimi üç katına, portakal üretimi on beş katına çıktı.
Cumhuriyet’in ilk çeyrek yüzyılında tarım, sadece üretim değil, bir milletin yeniden ayağa kalkma hikayesi oldu.
Köylü artık yalnızca saban süren değil, bilgiyi işleyen, üretimi planlayan, emeğinin değerini bilen bir yurttaştı.
Atatürk’ün “Milli ekonominin temeli ziraattır” sözü, kâğıt üzerindeki bir ifade değil; yüzbinlerce köyde filizlenen bir gerçeğe dönüştü. Cumhuriyet, fabrikalarla sanayiyi, tarlalarla halkı, bilgiyle emeği buluşturdu.
Bugün soframıza gelen her ekmek tanesinde, o ilk traktörün sesi, o ilk fabrikanın dumanı, o ilk köy okulunun ışığı var.
Ve hepsi, 1923’te atılan bir tohumun bereketi.
